Yıllardır kaleme aldığım pek çok yazımda "vefa" kavramına atıf yapmışımdır. Bu kelime öyle bir kelimedir ki adeta "insan" mefhumunu idrak etmemize olanak sağlar. Zira vefanın içerisinde dostluk vardır, sevgi vardır, muhabbet vardır. Yani insanı insan yapan hasletler vefa kavramında hayat bulur.

Günümüzde maalesef vefadan çok vefasızlığı konuşur olduk. Özellikle eski topraklar bundan dert yanıyorlar. "Eskiden vefalıydı insanlar, vefa vardı..." gibi cümlelerle söze başlıyorlar. Çocuklarının, dostlarının vefasızlığından dolayı hüzünleniyorlar.

Neden biz bu hâle geldik? Ufacık sevgiyi, merhameti birbirimizden esirger olduk. Birbirimizi görmezden gelmek için kör numarası yapmayı bize kim öğretti? Selam sabah kesmeyi, yardıma koşmamayı, acıyı ve sevinci paylaşmamayı kimden öğrendik? Cevabı kendimizde aramalıyız. Bir sormalıyız belki de: "Bu, dünyaya dalmış benliğim beni nelerden mahrum ediyor?" diye. Selamı, tebessümü unutmak; merhameti, saygıyı ikinci plana itmek Allah'ın yarattığı kula yakışıyor mu?

Vefasızlığın tedavisi oldukça basit aslında. Çare içimizde, reçete belli. Bir iç hesaplaşma gerekiyor. Nefis gardını alsa da ona kulluğunu hatırlatmakla işe başlamalı. Bu davranışın devamlılığını sağladıktan sonra vefanın kıymetini muhakkak anlayacağız.   

Yapılan iyiliğin karşılığını elbette Allah'tan bekleriz, beklemeliyiz. Ancak âdemoğlu yaradılış gereği duygular karşısında kırılgan. Bir iyilik karşısında en azından bir teşekkür bekliyoruz. İşte vefa da burada devreye giriyor. İyilik karşısında tepki vermeyen insanlara güceniyoruz. "Ben onun için neler yaptım, her şeyinde ben vardım..." gibi cümleleri sıklıkla duymuşsunuzdur. Aslında bunları söyleyen insanların nahif bir tarafları olduğunu düşünüyorum. O insanlara samimi bir güzel söz söyleyin, emin olun size karşı tüm kızgınlıkları sona erecektir.

Vefa önemli bir konu vesselam. Gelin, payımıza vefasızlık değil de vefa düşürelim. Vefakâr olalım, kadirbilir olalım. Şu dünyada vefalı insanlar hoş seda bırakıyor dostlar. Vefasızlar dünya gailesiyle güya yaşıyorlar.